Merhaba.
Türkçe'nin ünsüzlerinden söz edeceğiz.
Çıkış yerlerini, çıkış biçimlerini konuşacağız.
Ünsüzleri üç şekilde sınıflandırıyoruz.
Ee, birincisi ses tellerinin titreşmesine göre ikincisi çıkış
biçimine göre ve çıkış yerine göre sınıflandırıyoruz.
Ünsüzlere konson diyoruz, ee, biraz daha uluslararası kullanım oluyor.
Bizde vokaller, konsonlar ve diftonglar var biliyorsunuz.
Diftonglar da karışık ses dediğimiz yani iki ünlünün karıştığı,
işte e'nin i'nin birbirine girdiği, ei'deki gibi mesela, ona diftong diyoruz.
Burada konsonlardan söz edeceğiz.
Sınıflandırmalar patlamalı ünsüzlerle başlıyor
bir bakıma kapanma bir bakıma süreksiz tabii bu.
Daha önceki söylediğim üç şekildeki sınıflandırmaya göre bunları tanımlıyoruz.
Ötümsüzden kastımız burada eskilerin sadalı
sadasız diye söyledikleri daha titreşimli çıkan sesler
ve titreşimsiz çıkan sesler, yani ötümsüzler titreşimsiz çıkıyor.
Bir engele denk gelmeden engelsiz çıkıyor.
Mesela iki parmağımızı boğazımızın oraya
götürdüğümüzde ve b dediğimizde ve p
dediğimizde b'nin p'den değişik olarak bir ötümlü
bir titreşimli çıktığını çok rahatlıkla hissedebiliyoruz.
Bu aynı şey d ve t için de geçerli d ötümlüsü, t ise ötümsüzü.
Burada damak sesleri var.
Biri damak önü, biri damak sesi dediğimiz.
Birinde işte 'kedi'deki gibi kullandığımız bir ke sesi var,
bir de 'kapı'da kullandığımız bir ka sesi var.
Yani fonetikte iki şekilde, ee, kullanıyoruz,
çıkış yerlerine göre tabii bu değişiyor.
Bir de aslında çok da kullanmadığımız bize
Arapça'dan Farsça'dan gelen bir ses var,
gırtlak sesi var, şu 'meş'ale'deki gibi.
Biz tabii burada 'meş'ale' diye vurma yapmıyoruz, 'meşale' diye kısa tutuyoruz.
'Sanat'ta da vardır bu, 'san'at' mesela,
ama tabii biz artık 'san'at' veya 'meş'ale' demiyoruz da ee,
heceyi oradaki ünlüyü uzatmadan söylemeye çalışıyoruz, 'meşale', 'sanat' gibi.
Sızmalı ünsüzler var.
Bunları da tabii diğer sınıflandırmalara göre sürekli ve sürtünmeli olarak da
söylüyoruz ve aynı zamanda da daralma olarak tanımlıyoruz.
Burada yine dudağın ve dişin birlikte çıkardığı dudak-diş sesi f var ve v var,
aynı şekilde boğazımıza iki parmağımızla temas ettiğimizde v
dediğimizde ve f dediğimizde v'nin f'ye göre daha titreşimli
çıktığını kolaylıkla hissedebiliyoruz.
Aynı şekilde z s'nin ötümlüsü, yanı sadalısı, j ise ş'nin ötümlüsü.
Buradaki h gırtlak sesi bizi oldukça zorlayan,
sesimizi zorlayan bir ses.
Ama h'yi kullandığımızda diyaframı daha çok
hareketlendiriyoruz mesela 'hah' dediğimizde 'hoh' dediğimizde
doğrudan diyaframımızın devreye girdiğini hissedebiliyoruz.
Akıcı ünsüzler veya yan ünsüzler
dediğimize l örneğini veriyoruz.
Burada hem dil ucu, hem de diş devreye giriyor ve buradaki
örneklerde hep bir aslında ön a söz konusu yani 'laf',
'lakin', 'lale', 'lanet', 'lastik', 'hala',
'hol' 'hal'deki gibi buradaki l'ler daha ön bir
a'yla yani eskilerdeki şapkalı a dediğimiz
a'yla sesletilen l'ler.
Burada r ötümlü dil ucu ve diş sesi yine.
R'de de değişik bir durum var.
Mesela hece başına geldiğinde 'rende'deki 'rende'deki
r'yle bir 'geliyor'daki r aynı değil.
Hatta buradaki r'yi biraz daha sönen bir şekilde altına sıfır koyarak gösteriyoruz,
yani basmamamız gerekiyor 'rende'deki gibi.
'Geliyor'.
Bir sönen r'den söz ediyoruz burada, ama hece başına geldiğinde
ise başka bir r var, yani söyleyişleri aynı değil.
Ee, hece başında kullandığımız, yani 'rende'deki
kullandığımız r gibi hecenin sonuna koyduğumuzda işte o zaman yani
hecenin sonunda kullanırken seslettiğimizde hataya düşmüş oluyoruz.
Fazladan basıp fazladan tırlatıp 'geliyor' deyip,
biraz abarttım tabii ama
hiçbir şekilde r'yi basmadan söylemek zorundayız.
Yani iki r'nin farkını mutlaka sesletimde ortaya çıkarmamız gerekiyor.
Geniz ünsüzleri bizim için en rahat sesler, sesimiz için en rahat sesler.
Özellikle de çalışmaları m'lerle başlıyoruz biliyorsunuz,
özellikle man'la nan'la rahatlatıyoruz sesimizi mümkün olduğunca.
Mesela sonuna ünlüyü bağlayıp 'mmmmmm'
diye gidiyoruz 'neennnn' diye gidiyoruz,
hep rahatlatan şeyler bunlar.
Ve zorlanmadan sesimizi ısıtmak için m'den ve n'den faydalanıyoruz.
Önce bu geniz ünsüzlerinden faydalanıyoruz,
sesimizi ısıtıyoruz, sonra diğer ünsüzleri çalışmaya başlıyoruz,
sesimiz biraz daha rahatladıktan sonra.
Burada yarı ünlüleri,
başka bir deyişle yarı ünsüzleri yani kayıcı sesleri görüyoruz.
Özellikle y sesi hece sonuna geldiğinde
burada, tam ünsüz gibi çıkmıyor.
Mesela ses olarak biraz daha ei gibi, yani bir e i diftongu gibi çıkıyor.
Bu da y'nin tam ünsüz olmadığını,
yarı ünsüz olduğunu ispatlayan bir durum.
Vay'da da aynı şekilde, vay.
Vay biraz a ı gibi veya a i gibi bir ses çıkıyor.
Çift dudak yarı ünlüsü ise kayıcı sesi deyelim,
bir bakıma yarı ünsüz yarı ünlü diyoruz tabii buna.
Ee, Türkçe'de alfabede olmayan bir harf ama ses olarak olan bir ses.
Mesela 'vapur' dediğimizde, 'davul' dediğimizde
bakın hecenin sözcüğün ortasına geldiğinde hiçbir
şekilde 'evet'teki v'yle aynı v değil, bunlar çift dudak sesi.
Alfabede yok, alfabemizde yok ama ses olarak sesletiyoruz.
Ha, az sözcükte var ama bir şekilde kullanıyoruz çift dudak yarı ünlüsünü.
Yumuşak g yarı
ünlüsü başka bir deyişle yarı ünsüzü, yani kayıcı sesi.
Ee, burada yumuşak g'yi aslında ses olarak düşünmemiz pek doğru değil çünkü
ses olarak sesletemiyoruz, kullanamıyoruz, daha çok harf olarak kullanıyoruz ama ee,
adlandırdığımızda bir yumuşak damak yarı ünlüsü olarak adlandırıyoruz.
h de ötümsüz gırtlak sesi olarak yani aslında bizim
ses olarak yegane tek ötümsüz gırtlak sesimiz h sesi.
Bütün bu ünsüzlerin çıkış yerlerini öğrendiğimizde birtakım
seslerde yanlışlar yapıyorsak mesela s'lerimiz tıslıyorsa veya t'lerde,
d'lerde, p'lerde fazladan bir yanlışlık varsa,
yanlışlar varsa o yanlışları seslerin çıkış yerlerine göre çözmeye çalışıyoruz.
Ve bir şekilde bu ünsüzlerin de çıkış yerlerini bilmemiz
gerekiyor Türkçe'yi daha etkili konuşabilmemiz için,
yani dil sesini, diş sesini eğer bir yanlışlık varsa dilden mi,
damaktan mı, dişten mi geldiğini bir şekilde anlamak için,
önlemek için bu seslerin çıkış yerlerini de bilmemiz gerekiyor.