[BOŞ SES] Yine başarısızlıkla ilişkili bir diğer konu da tedaviyi bırakma yani Drop Out olarak literatürde yer alan bir kavram Kişilerin çocuk sahibi olmadan tedaviden vazgeçmeleri anlamını taşıyor. Kendilerine önerilen bir tedavi siklusu oluyor çünkü IVF tedavisinde başarı şansi aldıkları siklus sayısı arttıkça onunla korole olarak artıyor. Ve çiftler her bir tedaviye büyük bir umutla başlayıp her bir siklus gebelikle sonuçlanmadığında hayal kırıklığı yaşamaktadırlar, biraz öncede vurguladığımız gibi. Bununla birlikte fiziksel, psikolojik ve ekonomik yıpranma başarısız tedavi sonucunda kadın ve erkeğin psikolojik durumunu daha da etkiler ki bunu da biraz önce vurguladık. Eğer çiftin yaşadığı bu psikolojik etkilenmelerin boyutu çok büyük olursa ve yeniden böyle bir etkilenmeyle baş edemiyeceğini düşünürse, o zaman tedaviye devam etme, yeni bir siklusa başlama yerine tedaviyi tamamen bırakma ve bu etkilenmelerden kaçınmayı tercih edebiliyorlar ve araştırmalar gösteriyor ki önemli oranda infertil çift kendilerine önerilen siklus sayısını tamamlamadan tedaviye bırakarak evlerine çekiliyorlar çocuksuz birer çift olarak. Ya da tedaviyi bırakma kavramı merkez anlamında da değerlendirilebiliyor. Biraz sonra söyliyeceklerim arasında bunu da göz önünde bulundurmanızı istiyorum. Çünkü drop out kavramı sadece kişininin tamamen tedaviden vazgeçerek evine gitmesi kavramını içermiyor aynı zamanda o merkez için yani tedaviyi iki siklus, üç siklus A merkezinde uygulatmış ama başarılı olamamış bir çiftin bu sefer şansını B merkezinde denemek üzere başka bir merkeze, başka bir hekime, başka bir ekibe yönelmesi anlamı da taşıyor, burdaki bulguları o açıdan da değerlendirmenizi istiyorum. Bir araştırmaya göre tedavi bırakmanın en yaygın nedenlerinin aslında çok şaşılacak ya da tahmin edilmeyecek sonuçlar değil, psikolojik yıpranma ki en önemli ve en başta yer alan konulardan birisi, tedaviye zayıf, kötü yanıt. Yani oosit sayısının yeterli olmaması, yeterli elde edilememesi yada kişinin tedaviyle uğraşırken spontane olarak gebe kalmaları, dolayısıyla tedavinin dışında kalmaları. Tedavinin fiziksel yükü nedeniyle yorulmuş ve yıpranmış olmaları. Ya da bir takım ciddi başka hastalıklara yakalanmış olmaları nedeniyle tedavi bırakılabiliyor. Çiftler tedavinin psikolojik yükünün fiziksel yükünden çok daha ağır olduğunu ve daha çok başarısız tedaviler sonucu yaşadıkları depresyonun tedaviyi bırakmalarında etkili olduğunu göstermekte, bunu vurguluyor çiftler. Bir başka araştırmada da yine tedaviyi bırakma nedenlerinin, tıbbi tavsiyeler yani artık gebelik şansınız çok az, bu şekilde devam etmenizin bir anlamı kalmadığı şeklinde tavsiyede bulunulursa. Yine psikolojik yıpranma, kadının yaşı nedeniyle tedaviye cevap ki birinci maddeyle de örtüşüyor aslında. Personelin bilgi ve deneyim yetersizliği, personelin anlayış empati yetersizliği ki bu maddeler, daha çok merkez değiştirme anlamında drop out oranlarını etki edebilir. Evlat edinme ya da çocuk sahibi olmak için diğer alternatifleri düşünme. Yine yaşanan sosyal sorunlar ve ekonomik sorunlar başka çalışmalarda da önemli nedenler olarak gösterilmiş. Biz de bu konuyla ilgili bir çalışma yaptık, biraz önce de ekonomik yülke ilgili söylerken bulgularından bahsettim. Benzer bir çalışmada, yurt dışında yapılmış benzer bir çalışmada IVF in, IVF tedavisini bırakma oranı çiftlerde yüzde kırk iken, biz sorduğumuzda kadın, tedaviyi bırakmış olan kadın ve erkeklere ayrı ayrı sorduğumuz zaman, bir daha tedaviye başiamayı düşünüyormusunuz diye, bunların yüzde 26.4 oranında kadınlar ve yüzde 27.8 oranında erkekler evet biz şimdi bıraktık ama evet biz bunu bıraktık demişlerdir ama geri kalanı, yani yaklaşık yüzde 70 lerde bir oran tedaviyi bırakmış sınıfında bulunmalarına rağmen yeniden başlamak istediklerini belirtmişlerdir. Bu da şunu gösteriyor, tedaviyi bırakma nedenleri ile ilişkili düşünürsek aslında gerekli psilolojik yükü, desteği imkanı ve ekonomik imkanı bulurlarsa yeniden tedavi almak istediklerini bize düşündürüyor. Bir diğer taraftan da şunu söyleyebiliriz, bir bebek sahibi olmak kişinin içten gelen iç motivasyonu kadar, sosyal bir motivasyon, sosyal bir sorumluluk. Ve kişiler bunu gerçekleştiremedikleri sürece gerçekleştirmek için herşeyi denemeye devam etmek istiyorlar. Başarısız IVF tedavileriyle ilgili söyliyeceklerim bunlar, birde tedavi başarılı olduğu taktirde neler oluyor çok kısa olarak ondan bahsetmek istiyorum. Başarılı IVF tedavilerinin komplikasyonlarına baktığımız zaman, en önemli komplikasyonların çoğul gebelikler, yine buna bağlı erken doğumlar ve abortuslar düşük doğum ağırlıklı bebek, gebelik ve doğum sonu dönemde annede psikolojik sorunlar olarak karşımıza çıkabildiğini görüyoruz. Gebelik ve postpartum dönemde, baktığımız zaman, araştırmalar ve klinik gözlemler şunu göstermiş, daha önce inferilite yaşamiş gebe kadınlarda gebelik dönemlerinde depresyon ve anksiyete düzeyinin normal şekilde gebe kalan, infertilite öyküsü olmayan kadınlara göre daha yüksek olduğunu hatta bu kadınlarda postpartum depresyon gelişme riskinin de daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bu konuda yapılmış çok sayıda çalışma var, özellikle infertilite sonrası, yani infertilite öyküsü olan kadınların yaşadıkları psikososyal sorunlarla ilgili ama bizimde yaptığımız bir çalışma var. İnfertilite öyküsü olan kadınlarla olmayan kadınları karşılaştırdığımız bir klinik çalışma yayınladık, buna göre infertilite öyküsü olan kadınlarda postpartum depresyon gelişme oranının fertil kadınlardakine göre 1.3 kez daha fazla olduğunu belirledik. Baktığımız zaman katkı veren yani depresyona katkı veren faktörlere infertilite öyküsü olmayan kadınlarda gebelik nedeniyle libido kaybı, negatif beden imajı, bebeğin cinsiyetinin istenmemesi, insüzyon bölgesinde ağrı yada enfeksiyon disperoni gibi nedenlerin bir sorun yarattığı ve depresyona katkı verdiği görülmüş, ancak çok ilginç infertil kadınlarda bunların hiçbirisi depresyona katkı veren bir faktör olarak karşımıza çıkmadı. Yani fertil olmanın, bir çocuk sahibi olmanın aslında kadınlarda bunlarla baş etmeyi daha etkili kıldığını da görmüş olduk. Ancak önceki depresyon düzeyinin ve önceden getirilen depresyonun postpartum depresyon gelişmesinde bir risk faktörü olduğunu da belirlemiş olduk. Yardımcı üreme teknikleriyle elde edilen gebelikler günümüzde tüm gebeliklerin yaklaşık yüzde bir ile dördünü oluşturmaktadır ve bunlarda da çoğul gebeliklerin önlenmesi ve çoğul gebelikller önlenerek, komplikasyonların önlenmesine yönelik girişimler önem kazanmaktadır. Yardımcı üreme teknikleriyle doğan bebeklerin büyük çoğunluğunun normal ve sağlıklı olmalarına rağmen sağlık durumlarının birçok açıdan normallere göre daha fazla risk taşıdığını da biliyoruz. Bunun, risklerin en önemlisi çoğul gebelik riski ve bu da artmış prematüre ve düğüm düşük doğum ağırlığına sebep olarak perınatal morbidite ve mortalite riskini arttırıyor yine baktığımız zaman martalite ve morbidite oranlarındakindeki farkın derecesinin ikizlerde tekizlerden daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz. Preterm doğum sıklığının, IVF ile oluşan ikiz gebeliklerde doğal ikizlerden yüzde 40, IVF tekizlerinde ise doğal tekizlerden iki kat daha fazla olduğunu da söyleyebiliriz. Yani ikiz gebelikler de kendi arasında IVF gebeliklerinde daha fazla risk yaratabiliyor. Yine infertilite tedavileriyle oluşan çoğul gebeliklerde, çoğul gebeliğin getirdiği bilinen risklerin yanında plesenta previa gibi obstetrik komplikasyonların, prematüritenin, sezeryan ile doğum riskinin, yeni doğan yoğun bakım ünitesine yatışların ve perinatal mortalite riskinin de daha yüksek olduğunu çalışmalar göstermiş. Ayrıca genel populasyonda konjenital anomali prevalansı yüzde dört iken, yardımcı üreme teknikleri ile oluşan bebeklerde bu risk yüzde 25, 40 oranında daha da yükselmektedir. Evet sevgili meslektaşlarım sizlerle infertilite hemşireliği dersini yürüttük. Ben özetlemek istiyorum. İnfertilite tedavisine yeniden başlamak zordur. Başkalarının gebelik haberlerine sevinmek zordur. İnfertilite tedavisinden sonra neden gebe kalamadığını anlamak ve açıklamak zordur. İnfertilite tedavisi sırasında yanlış bir şeyden deli gibi korkmak zordur. Tedavi sırasında o her bir ilacı tek tek kullanmak zordur. İnfertilite tedavisi almak zordur. Gebe olmayı beklerken adet görmek adeta ölümdür. Yaşamın en mahrem konularını başkalarıyla paylaşmak, zordur. Kısacası infertil olmak zordur. Bizlerin infertil çiftlerin bu duygularını, bu yaşadıklarını çok iyi anlamamız farkında olmamız ama en önemlisi bu farkındalığımızı onlara farkettirmemiz gerekiyor. Hemşireler, doktorlar, biologlar, embriyologlar, psikologlar kısacası yardımcı üreme teknikleri ile çalışan tüm sağlık personeli infertil çiftlerin bu zorlukları aşmalarında infertilite eğitimini hafifletmelerinde el birliği ile çalışmaktadır ve onlara bu fırsatı, kendi çocuklarına sahip olma fırsatını sunmaktadır. Ben hepinize çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Bu dersin hepiniz için faydalı, yararlı ama en önemlisi infertil çiftlere doğru yansımaların olacağı inancıyla teşekkür ediyorum katılımlarınız için.